Fırat'ın Engeli Son Bölüm.

Engelli Yaşam
Tekerlekli Sandalye      


Fırat'ın Engeli Son Bölüm.

Fırat kendisini artık tamamiyle askerliğe vermişti. Genellikle gece yürüyüşlerinde aklına takılıyordu Aysel. Nereye sevk edilecekti acaba? Bunu merak ediyor ve arkadaşlarından ayrılmak onu üzeceğe benziyordu. Hele Metin ile çok dertleşmişlerdi, onun yokluğunu hissedecekti. Askerlik anılarını anlatanlar geldi bir an aklına. Nasıl da heyecanla bahsederlerdi, hele aynı yerde askerlik yapanların, geçen onlarca seneye rağmen bir şekilde yolları kesiştiğinde ne muhabbetler olurdu öyle... Ama o kötü bir başlangıç yapmıştı ve sanıyordu ki yaşı geçse de hiç kimseyle pek bir şey paylaşmayacaktı. Bir tek bu hatırası  hayatındaki bu önemli görevi ifa edeceği günlerine  damgalanmış ve Fırat baştan hüsrana uğramıştı. Onun için yer değişikliği ve nerede devam edeceğinin hiç önemi yoktu. Askerliğim çabuk bitsin diye de bir düşüncesi yoktu. Nerdeyse askere geldiği için kendisini şanslı hissetmeye başlamıştı. Acemilik bitmeye yaklaştığında kendisine aynı yerde ustalığının devam edeceği söylendi. Bölük çavuşu olacaktı. Doğunun bu yerinde mutlaka çatışmalar sahne alacaktı. Fırat hiç korkmuyordu, umurunda bile değildi. Esasında Aysel’in evlenmesi duyduğu günden beri hayattan zevk almamasına neden olmuştu. 

Yemin töreni günü nihayet gelmişti. O gün Aysel’i düşünmedi bile. Heyecanlanmıştı. Annesinin mektubu iki gün evvelden gelmiş ve aynı yerde kalacağını ardından onlarla yaptığı telefon konuşmasında haber vermişti. O gece anı defterine olanları ve duygularını yazarken bunları da atlamamıştı. Annesi telefonda ona
_Belki bizim taraflara yakın gelirsin diye düşünüyordum oğlum...demişti, O da annesine
_Yok anne, böylesi daha iyi oldu, alıştım buraya, hem Metin de burada deyince kadıncağız sevinmişti.  Annesi iznini evde geçirmesi için çok ısrar ediyordu, Fırat ise
_ Gelmeyeyim anne, biliyorsun unutmaya çalışıyorum artık askerlik bitince. demişti.
Metin’in de ustalığını burada yapacak olmasını tek şansı olarak düşünüyordu. Çarşı iznine onunla çıkardı . 
Günler su gibi akmaya başlamıştı. İçtima, sayımlar eğitimler derken ona mayın arama-tarama görevi verildiği bildirildi. ‘Bu da iyi...’diye düşündü. Fırat’ın en usta yanı, esasen askerliğe başladıktan sonra atış talimlerinde  ortaya çıkan iyi bir nişancı olduğuydu 

Günler su gibi geçiyor ve Fırat arama ekibiyle düzenli olarak çalışıyordu. Bayağı mayın temizlemişler ve üstlerinin takdirlerini kazanmışlardı. Örgüt nasıl da döşemişti öyle sık sık.. Birinden kurtulsan ikincisine basman an meselesiydi sanki. Çok dikkat etmeliydi, ne şakaya gelirdi ne de dalgınlığa. O nedenle mümkün olduğu kadar hiç bir şey düşünmemeye çalışıyordu. Annesini çok özlemişti. Askerlik bitse de hemen çalışmaya başlasam diye hayal bile kuruyordu. 

O gece bayağı hastalanmış, ateşinin çıktığını hissetmiş ama boşvermişti. Ertesi günü revire giderim diye düşündü. Ama gitmedi. Araziye çıkmışlardı yine. Tarama başlamıştı. Aradan bir saat geçmemişti ki Fırat başının hafifçe döndüğünü hissetti. Panik yaptı, bu olmasaydı iyiydi. En yakın arkadaşı elli metre uzaktaydı, ona doğru yöneldi ama alet elinden düştü, tansiyonu mu düşmüştü ne? Seslenmek istedi, gayret etti olmadı. Seke seke sağa doğru yalpalamaya başladı. En son adımında kulaklarını sağır eden bir ses ve müthiş bir acı ile yere devrildi. Bayılmıştı.

Fırat gözlerini açtığında bembeyaz duvarlar gördü. Nerde ve neden burada olduğunu, hangi gün onu bile bilmiyordu. Başı hafif dönüyordu. Bir an sonra aklına gelen şey onu titretti. Hemşire girdi birazdan. 
_Uyandınız mı Fırat bey? dedi sadece baktı Fırat, hemen sordu 
_Bana ne oldu ? 
Aslında vücudunda bir tuhaflık hissetmiyor değildi. Ama...

_Mayına basmışsınız…dedi üzgün bir ifadeyle.
Fırat endişeyle baktı, biraz dikilmeye çalışırken birden vücudunun sağ alt tarafından destek alamadığını hissetti. Hemşire yardımcı olmaya çalışırken bir yandan da "Hemen kalkamazsınız! yoğun bakımdan daha dün gece geldiniz servise." diyordu üst üste. O sırada Fırat’ın gözleri vücudunu taradı. Sonunda sağ bacağının olmadığını gördü "Aman Ya Rabbim bacağım!.."diye bağırmaya başladı. Fırat öyle bir travma yaşadı ki, uyutmak için iğne yapılması gerekti. Bir hayat daha yüreğinden vurulmuştu. Bir hane daha acılara mahkum edilmişti daha asker evine kavuşamadan. Hangi hain terörist döşemişti o mayınları? Ne önemi vardı ki kimin döşediğinin? Vatanı senelerdir kan ağlıyordu. Annesi ve babasıyla, bir akrabalarının arabalarıyla evlerine dönerken Fırat’ın yüzüne buz gibi bir ifade oturmuştu. Annesi onu endişeli  gözlerle izliyor, fakat çok da üzerine düşmeden arabadaki rahatlığını sağlamaya çalışıyordu. 

Nihayet eve gelmişlerdi. Tekerlekli sandalye almak Kazım beyi o kadar üzmüştü ki, ayrıca aldığı koltuk değneğini ancak  durumunu  kabul ettiği zaman kullanırdı belki Fırat.
Eşyaları da gelmişti Fırat’ın. Tek bacağı hariç, cansız anı defteri de. Aradan bir hafta kadar geçmişti. Anneciği o defteri eline aldı ve oturma odasına geçti. Gece lambasının ışığı kuvvetliceydi. Yanındaki divana oturdu. Onun bir bacağı hep yukarıda kalırdı. Zira küçükken çocuk felci geçirmiş ve engelli olarak yaşamıştı. Kocası eşini çok severdi. Babası Fırat’a ters davrandığı zaman ona kırılır, belli de ederdi. Kazım bey ondan özür diler ve
_Hanım, erkek çocuğu, fazla yüz vermeye gelmez. der, Zeynep hanım ise muti bir şekilde
_Sen bilirsin Kazım bey... derdi. 

Şimdi ise Kazım bey neredeyse on yıl daha yaşlanmış ve Fırat’ı nasıl teselli edeceğini bilemez haldeydi... Oğlunun başında saatlerce oturuyor, eskiden gidip sohbet ettiği kahve arkadaşlarını dahi görmek istemiyordu. Evlerine acı çöreklenmişti artık. 
Zeynep hanım  divanın üstüne bıraktığı anı defterini aldı. Yakın gözlüklerini takıp okumaya koyuldu. Askere teslim olduğunun üçüncü gününden itibaren yazmıştı oğlu demek ki. Tarih onu gösteriyordu. Defterin  sayfalarının yer yer kabarmış  olduklarını gördü. Sanki ıslanıp da kururken şişmiş görüntüsü veriyordu. Yazılardan bazıları  silinmiş gibiydi, zorlukla okuduğu bu sayfalarda hep Aysel’i yazmıştı. Oğlunun, Aysel’in evlenmesi haberini yemekhanede Metin’den öğrendiğini okurken ağlıyordu kadın. Aysel’den bahseden satırların bittiği yerin hemen altında büyük harflerle yazılmış iki kelimeye dikti gözlerini Zeynep hanım. Şöyle yazmıştı Fırat:
OLMADI AYSEL…” 

O sayfadan sonra Aysel’in adı hiç geçmiyordu, birden en son sayfaya bakmak geldi aklına. Fırat: Bu gece kötüyüm ateşim çıktı, yarın revire gitsem mi karar veremedim. yazıyordu. Daha fazla  okuyamadı kadın. Hemen gözyaşlarına boğuldu. Ayağa kalkıp defteri özenle divanın altına yerleştirdi. Hemen oğlunun odasına gitti. Fırat, elinde kumandası hafif yana düşmüş uyuyordu. Oğlunu eğilip öptü. Kumandayı alıp televizyonu kapattı ve odadan yavaşça çıktı. Oğlunun ölmediğine şükretmeli miydi bilemedi... Çok zor bir yaşam aç gözlerle onları bekliyordu. Kim bilir kaç evde buna benzer şeyler yaşanıyordu. Hayat umduklarımızdan çok, ummadıklarımız ve hiç beklemediklerimizle karşılaşmaktan ibaret olmaya başlamıştı epeydir. Saat gecenin yarısını biraz geçiyordu. Eve derin bir sessizlik hâkimdi artık… 

Ama evde hâlâ uyumayan biri vardı. Fırat, annesi odasına girince uyanmıştı fakat kadıncağızı üzmek istemiyordu. Çıkışını da duydu. Hafif sola dönerek suyundan bir iki yudum içti ve bu kadarcık hareketten bile yorulup külçeye dönüveren vücudunu tekrar yatağa bıraktı. Gözlerini, loş ışığın hafif aydınlattığı odasının tavanına dikti. Az geçmedi, göz pınarlarından yaşlar süzülmeye başladı...

Ece Evren     27.12.2016

23 yorum:

  1. Kaç Fırat'ın, kaç Mehmet'in bedenleri paramparça oldu. Bedenler parçalanırken ruhlar nasıl sağlam kalabilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Makbule kardeşim, o kadar çoklar ki...Teşekkürler yorum için. Sevgilerimle.

      Sil
  2. Bütün hikayeyi baştan sona okudum. İçim acıdı ve kendimden utandım bazen neleri dert edip şükretmem gerektiğini unutuyorum. Başımıza ne geleceği belli değil. Hayat bizim yaptığımız planları değil kendi planlarını uygulamaya koyuyor. Bazı hayatlar bizler için yaralanıyor. O yaralar kanarken hissetmiyoruz bile. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Büşra kızım. Siz gençler zaten yeteri kadar sıkıntı çekiyorsunuz. Allah hepinizi korusun dilerim. Bizim neslimiz böyle zor günler yaşamadı. İnşallah vatanımızda huzur hâkim olur. Yorum için teşekkürler kızım. Sevgilerimle.

      Sil
  3. bir yıldız kayar bazen. insanlar onun güzelliğine bakar ve hayran kalır. Şiirler şarkılar, yazılar yazılır ışıl ışıl kayarken yıldız. Herkes o güzelliğe kitlenip kalır. Oysa ki o yıldız öldüğü için kayıp gider. Yani miyadını doldurmuştur. Artık o yoktur ve olmayacaktır. Yok olurken ölürken bile güzellik saçarlar. Tıpkı KINALI KUZULARIMIZ GİBİ... Allah yar ve yardımcıları olsun. Her daim... Kaleminize yüreğinize, kalbinize ve gönlünüze sağlık. Kınalı kuzuları hafızalarda taze tuttuğunuz için. sevgiler. :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Gönül Telim. O kuzucuklar yüreklerimizi nasıl da acıtıyorlar. Bir defalık verilen dünyada yaşama hakları ellerinden alınıyor. Onlar bizim değerlilerimiz, onları daima anmamız borcumuz diye düşünüyorum. Nurlar içinde yatsınlar sonsuza kadar. Çok teşekkür ediyorum bu değerli yorum ve ziyaretiniz için. Sevgilerimle canım.

      Sil
  4. Acıklı ama güzel bir yazı dizisiydi.Teşekkür ederim ablacığım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Engelliler günü Abdullah oğluma söz vermiştim bir hikaye yazacağım diye. Ama zaten kim bilir buna benzer neler yaşanıyor. Asıl ben teşekkür ederim Yurdagül'üm. Sevgiler kızım.

      Sil
  5. Ağlattın abla yaa..
    Bişe diyemeyeceğim zaten yazmışsın herşeyi :(
    Yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canımm, üzgünüm, kıyamam. Sağ ol yorum için. Sevgiler sana.

      Sil
  6. Çok acıklı ama çok da gerçek, her gün kaç tane askerimiz böyle mayına basıp sakat kalıyor, kimi elini, kimi bacağını:(( kalemine sağlık Ece'ciğim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol Müjde'ciğim. Acıklı yazarken sanki onların ki böyle neler oldu kim bilir, onların dertlerini paylaşmış gibi oluyorum. İçimiz nasıl acıyor kardeşim. Biter artık dilerim bu günler. Sevgiler kardeşim.

      Sil
  7. Kaç hayat var kimbilir böyle, ablacığım. Okurken ben de göz yaşlarımı tutamadım. Ellerine sağlık Ece Ablam <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kim bilir Blana'm. Biliyorsun Atatürk hava limanında kaybettiklerimiz hâlâ yanar içlerimiz. Allah rahmetini esirgemesin. Unutmadık, asla unutamayacağız. Sevgiyle öpüyorum kızımı :)

      Sil
  8. Kalemine sağlık ablacım. Çok içime dokundu bu hikaye. Kimbilir kaç Fırat yaşadı ve yaşayacak bunları. Gencecik bedenlerde kocaman yürekler, yangınlar taşıyan kaç kişi var bilmediğimiz odalarda.. Söylenecek çok şey var ve hiç bir şey yok aslında.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kim bilir kızım? Daha kötülerini bile yaşayanlar vardır. Teşekkürler Elif kızım. Yeni yılın kutlu olsun. Sevgilerimle :)

      Sil
  9. Tüylerim diken diken oldu ablacım :( kalemine sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol Yeliz kızım. Yeni yılın kutlu olsun. Sevgilerimle :)

      Sil
  10. Ece teyzem, postları ilk bölümünden son bölümüne kadar her paragrafın her kelimesini hassasiyetle okumaya çalıştım. Bir öz eleştiri de bulunmam istediğiniz için teşekkür ederim.

    İlk bölüm biraz merak uyandırıyordu. Ondan sonraki bölümler de düşüncelerinizle hisleriniz arasında gidip geldiğinizi hissettim. Bu gel gitler sizi konunun dışına sevk etmiş. Son olarak sanırım kendinizde bu durumdan hoşnut olmamışsınız bölümü sonlandırmak istemişsiniz.

    Postların uzunluğundan anladığım kadarıyla bütün enerjinizi, gücünüzü vermeye çalışmışsınız. Düşüncelerinizi tam anlamıyla kaleminizle buluşamamış. Hep bir kopukluk olmuş. Güzel bir düşünceyle hareket etmişsiniz.

    Bir tecrübe, bir deneyim kazanmış olduğunuzu düşünüyorum. Yorumları olan bir post olmuş onlardan da deneyim kazanmış olduğunuzu düşünüyorum.

    2. Bölümden itibaren hiç bir yorumu okumadan düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım. Ece teyzem umarım bir katkım olmuştur. Elinizden öperim. Esenlikler dilerim.

    Saygılarımı sunuyorum. Sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Aramak için kelimeni yaz ve ENTER'la