Ecele Beş Kala 9.Bölüm

Karga Kuş Hayvanlar
Karga        


Ecele Beş Kala

Fakat zaten kötü kaderi varmış kediciğin. Bir gün onu, yan bahçe katımızın balkon dibinden bizim tarafa doğru sendeleyerek, bir uzanıp bir yürümeye çalışırken gördüm. Mesafe aldıkça yerdeki kanları fark ettim. Apartman görevlisinden o günlerde bir köpeğin kedilere saldırdığını duymuş ve sokaktan edindiğim tatlı, uzun tüylü Dodiş’imi dışarı çıkartmamaya çalışıyordum. Velhasıl yaralı kedi, tam da benim karşımda bir yerlerde artık yürüyemez halde bayılıp kaldı. Küçük seğirmeler oluyordu vücudunda. Çok üzülmüştüm. Hemen belediyeye haber verdim. Saldıran köpeğin kuduz olabileceğini ve gelip bu kediyi incelemek ve kurtarılması için korumaya almalarını rica ettim. Biraz gecikmeyle de olsa geldiler. Bana sonra bir iyi bir de kötü haber verdiler. Kuduz değildi, fakat kedicik ölmüştü.Ben o kadar üzüldüm ki, günlerce kendime gelemedim. 

O günlerde ben; kedilerin eline düşmüş, hırpaladıkları için nihayetinde ölmüş iki-üç kuş; iki tane de aynı köpek tarafından kurtarılamayacak kadar yaralanıp, ölmüş kedileri buldum bahçede. Göz aşinalığım vardı, tanıyordum kedileri. Dün gece sağ olduklarına göre gece yarısı olanlar olmuş ve ölmüşlerdi. Hepsini hüngür hüngür ağlayarak gömdüm bahçenin çeşitli yerlerine. Bir de şunu anlatmadan geçemeyeceğim. Bu, bizlerin ders alması ve hayvanların da en az bizim kadar bu dünyada yaşama hakları olduğunu kabul etmemiz gerektiğinin ispatı bir olaydır.
Bu defa bir gece, bahçenin alçak duvarlarının üst kısmındaki kenar bitkisinin arkaya bakan kısmında bir hareket gördüm. Sanki uçmaya çalışan ama başarılı olamayan, yaralı olması muhtemel irice bir kuştu. Apartman görevlisi Mustafa efendi benim hayvanlara olan zaafımı bilir ve ne zaman yardım istesem beni hiç kırmazdı. Hemen onu çağırdım. Onun yardımıyla kuşun bir karga olduğunu gördük. Eğer vahdetine bıraksaydık, köpekler için besin, kediler fark ederse de ellerinde oyuncak olurdu tabiatiyle…

Kargayı Mustafa’nın temin ettiği büyükçe bir karton kutuya koyduk. Şimdi de dışarıda bırakamazdım. Kutu falan vız gelirdi saldırgan hayvanlara. Salonun bir köşesine yerleştirdiğim yerden gece boyunca zıplama sesleri geldi… Sabah oldu. Önce hayvan hastanesini aradım ’’Kargalara hizmetimiz yok !’’dediler. İkinci çabam ise, Mustafa ile onu veterinere göndermek oldu. Yine insaflı çıkan veteriner bir iğne yapıp göndermiş. ’’Muhtemelen bacağı kırık.’’ demiş. Ben merakla dış merdivenlerin önünde Mustafa’yı beklerken, apartmanımızın yöneticisinin ona ve kutuya bakarak durumla ilgili bir şeyler söylediğini fark ettim. İyice yaklaştıklarında konuşmaya dâhil oldum. Yönetici merakını gidermiş bir şekilde ben daha konuşmadan acımasız bir ifade ile bana "En gereksiz hayvan,değmez bunca çabanıza, savurun denize gitsin. Balkonda çiçeklerimi rezil ediyorlar vs." 'Ama beyefendi nihayet Allah’ın yarattığı bir canlı neden öyle söylüyorsunuz?’dedim. Uzatmanın manası ve hiç yararı yoktu.  

Daha sonra bir komşudan kedilere sürekli tekme attığını duydum. Allah’a havale ettim. 
Yöneticimiz artık hayatta değil, o günlerden sonra kanser olup, ya da ancak fark edilip, bir sene hastanede yattıktan sonra üç ay evvel vefat etti. Aklıma rahmetli Kayahan’ın şu şarkısı geldi bu haberi alınca ‘Atın beni denizlere, yalan dünya size kalsın. ’Kargalar hâlâ onun balkonuna konuyor ve kediler normal birleşmelerini sürdürüyorlar. Ben ise bu olaydan kendi adıma gereken cevabı ve dersi aldığım için açıkçası korkuyorum. Ve en zararlı yaratığın insanoğlu olduğunu düşünüyorum. O kargayı da tam karşımızda; yapımı uzun süreceği belli olan yaşam evi inşaatının en üst katına bırakmıştı görevlimiz. O kargacık kutunun içinde misafirimken, uzattığım pet şişeden su içmişti. Hâlâ ona ne oldu diye merak ederim.

1966 ya, o güne dönelim. Çetin oturduğu yerden uzanıp kâğıttan uçağımı aldı. Gülümsedik birbirimize. Kalbim yine çağlıyordu sanki. Keşke her şey ilk günlerdeki gibi sürseydi ve devamında mutlu yaşlılar olarak göçüp gitseydik bu hayattan. Ama bayağı uzun süren bu günler, şok gelişmelere gebeydi. Hepsini kalemimin ve gücümün yettiği kadar anlatacağım. Bu, gerçekten yaşanmış bir öykünün belli bir kesitidir. 

İlişki sadece mektuplaşmalarla sürüyordu. Benim şikâyetim ve fazladan bir beklentim de yoktu. Tanınmış bir babanın kızı olduğum için o da, ben de endişeleniyorduk. Kız kardeşim ve en küçük erkek kardeşim karakolun önünde oynarlardı. Polisler onları bayağı severlerdi. İkisi de sevimli, bıcır bıcır çocuklardı. Çetin de onları seviyordu. Onlar küçük oldukları için karakolun içine kadar girerlerdi. Tüm görevliler babam önlerinden geçerken saygıyla ayağa kalkar, selam verirlerdi. Babam kardeşlerimi orada gördüğünde kızmıyordu. Hâlbuki kızar diye düşünürdüm. Ben camdan bakarken Çetin hem kardeşlerimle şakalaşır, bir yandan da yüzündeki gülümseme bana doğru baktığında sanki daha bir mana kazanırdı. Artık kendimi tamamen kaptırmış gidiyordum. Kız kardeşimin eline tutuşturduğu mektupları okurken çok mutlu oluyordum. Bana önem veriyordu ama böyle uzaktan uzağa aşk yaşanmazdı ki. 

Mektuplar yığın oluşturmaya başlamıştı, kiminin köşesine bir resmini yapıştırıyor, kimine de sevdiği melodilerin sözlerini havalı bir yazı stiliyle ekliyordu. Neden bana ilgi duymuştu ki? Ben safın teki, hiçbir deneyimi olmayan bir kızdım. Her yer kadın ve kız doluydu. Yakışıklı ve karizmatik biriydi. Pencereden bakıp onu her karakolun önünde gördüğümde, geçen tüm dişilerin gözlerini ondan alamadıklarını ve onunla ilgili konuştuklarını anlıyordum. Zaten Uşak 1966 da o kadar da büyük bir şehir değil fakat dedikodu potansiyeli olan bir şehirdi. Uyuşturucu ve fuhuş ticareti olmak üzere cinayet, yaralama velhasıl suç oranı yüksek bir şehirdi. Nereden biliyorsun diyeceksiniz belki. Ben evde yokken babamın dosyalarını incelemeye bayılırdım. Ağır ceza reisiydi babam ve birkaç kalem kırdığını annemden duymuştuk. Hiçbir kararı temyizden dönmeyen bir hakimdi. 

9.Bölüm sonu

Ece Evren/İstanbul

16 yorum:

  1. Hayvanların akıbetine üzülmedim değil.Sonra Çetinli günler bana "seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" tabirini hatırlattı. Mektuplaşmalar ne hoş.Her bölümü ilgiyle okuyorum.Bakalım bizi daha neler bekliyor? Kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş gelmişsin canım. Beni hiç yalnız bırakmadın, teşekkürler. Aslında günde kim bilir kaç hayvan bu durumlarda kalıyor. Görebildiklerimizden haberdarız sadece.
      Evet, 'seni uzaktan sevmek', gerçekten en güzeli bu galiba. Alacalar çıkınca durumlar ters yüz olabiliyor :) Sevgilerimle :)

      Sil
  2. Öyle okumaya kendimi kaptırıp gitmişim. Yeni yayını merak ediyor insan.

    YanıtlaSil
  3. bu bölümün yarısı hayvanlara adanmış gibi..kedi olayı,sizi hayvanlara çok özen göstermenize neden olmuş anladığım kadarıyla.. :) 60,lı yılların Uşağı,da bayağı sorunlumuş..daha neler öğreneceğiz bakalım? :) elinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet gerçekten öyle olmuş :) Bugünle geçmiş iyi karışmış :)
      Uşak sorunluydu, bizler de bayağı sorunluyduk Yıldırım :) Teşekkürler.

      Sil
  4. Karga dedin de, bir zamanlar onun familyadan saksağana baktığım geldi aklıma. Nasıl güzel konuşuyordu ve her ses tonu taklidi mükemmeldi. Bir gün rahmetli annem evdeyken arka arkaya telefon çalıp da ahizeyi kaldırdığında hiç bir ses gelmeyince anlamıştı sesi onun taklit ettiğini. Cidden insan ırkından korkuyorum, uzak duruyorum... Heyecanlı gidiyor valla :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol canım. Saksağanın taklitçi olduğunu bilmiyordum inan. Ne güzel. Hayvanlar alemine bayılıyorum ben. Evdeki kedilerin bazı şeyleri müthiş hissettiklerine çok şahit oldum. İnsan ırkı gerçekten anlaşılması güç bir yaratık. Uzak durmakta fayda var. İki bölüm kaldı Momentos :)

      Sil
  5. Hayvanları yaralı ve ölmüş olarak görmek çok üzücü oluyor.:(
    Mektuplaşma ne güzelmiş ,uzaktan sevmek bazen daha güzel olduğunu düşünüyorum.Hikayenin devamını fırsat buldukça okumaya devam edeceğim.Çok başarılı gidiyor.Yüreğine sağlık Ece ablacım.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol Sibel'im. Güzeldi gerçekten, heyecanı bir başkaydı o zamanların. İmkânların çoğalması tatları kaçırdı mı acaba diye düşünüyorum bazen. Sevgiler kızıma :)

      Sil
  6. Ah ablam ne kadar güzelmiş hikayeniz. Ben çocuklarla çook zaman kıtlığı yaşıyorum. Sık-sık ziyaret edemiyorum sizi. Her yorumunuzu gördükçe "Aaa Ece ablam gelmiş ziyaretime"diye seviniyor, aynı zamanda da ben istediğim sıklıkla ziyaret edemediğim için sizi çook utanıyorum.
    Hayvan sevginizi İnstagramdan biliyorum. Bu aslında şefkat dolu kalbinizin güzelliğinin isbatı. Ve de çok güzel bir aşk hikayesi varmış burda:) Diğer bölümleri zamanla mutlaka okuyacağım. Sevgiler, saygılar canım ablam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umman, kalbi okyanuslar kadar temiz kızım. Sakın sıkıntı duyma. Çocukların, işlerin, kolay değil yavrum. Çok mesuliyetim olmamasına rağmen, bazen benim de bazı nedenlerle uğrayamadığım oluyor. Çok teşekkür ederim canım. Sevgilerimle :)
      Hayvanlar için ise çok üzülüyorum. Gerçekten sabrımı taşıran görüntüler oluyor. Allah insaf duygusu versin o insanlara da dilerim :((

      Sil
  7. Ah canım kediler, emeğine sağlık Ece ablacım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler yavrum. Kedicikler hep tehlikedeler , sadece onlar değil köpeklerde :(( Sevgiyle kucaklıyorum canım :)

      Sil
  8. Bakışmalar mektuplar derken senin duygu yoğunluğu iyice artmış. Ne güzeldir o lise yıllarındaki kesişmeler kalbin yerinden çıkacak sanırsın. Sevgi devam ediyor ama aşk saman alevi gibi parlayıp geçiyor ama değil mi Ece ablacım?
    Bu arada otoritesinin yanında başarılı bir hakim olmasına sevindim. En azından o zamanlar bari yargı güvenilir eldeymiş.

    YanıtlaSil
  9. Evet canım. Büyü bozuluyor gerçeklerin ardından. Ben devam ettirmek için elimden geşleni yaptım ama o polislik yok mu... Zordu.
    Babamın hakimliği müthişti. O bakımdan hep gurur duymuşumdur. Allah affetsin, evdeki haline akıl erdirmek çok zordu. O zamanlar her şey, bizdeki her şeye rağmen güzeldi canım. İnan tekrar yaşamayı göze alırım.

    YanıtlaSil

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Aramak için kelimeni yaz ve ENTER'la