Şikayetname - 18. Bl

Keşiş, Melek, Dua
Yakarış 

Şikayetname 18. Bl

İhanetin Bedeli -1

Birdenbire, doğanın o tedavi edici seslerinin dışında; sanki yaşamın durduğunu düşündüren bir sessizlik hâkim oldu dünyaya. Ne taşıtlar, ne uçaklar, ne de gemiler ve tüm taşıma araçları ileri gidemiyorlardı. Adeta donuk bir resme dönüşmüşlerdi. Ormanlara yakın yerlerde yaşayanlar ise, tüm hayvanların yükselen seslerini işitiyor, hiç kıpırdayamadan ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Güvercinler taklalar atarken,diğer tüm kuşlar hep birlikte ötüşüyorlardı. Atlar arada bir şaha kalkarak kişniyorlardı. Tüm küçükbaş hayvanlar da, bu eşsiz konsere eşlik ediyorlardı... Büyük şehirlerde daha da fark edilen o uğultuya benzeyen seslerden eser yoktu...
Dünya donmuştu. Kendi etrafında dönerken, daha önceleri hiç duyulmayan sesi de duyuluyor, dilleri sanki kelepçelenmiş insanoğlu resmen dehşeti yaşıyordu. Hareket etmeye çalışılıyor ama nafile, milim ileri gidilemiyordu. Doğa iltimaslıydı, sesi kesilecek hiçbir suç işlememişti. Ona her şey helaldi. Sahne; bitki, hayvan, deniz, okyanus ve havanındı. 

İnsanoğlu, bir sessizlik sürecine mahkum olmuştu. Bulundukları son yerde, bir ağaç gibi kök salmış görüntüsündeydiler. Eğer göz göze kalanlar varsa onlar şanslıydılar. Zira dehşeti bakışlarıyla anlatabilirler; yanlarında birileri olmasının az da olsa rahatlığını hissedebilirlerdi. Ve o gözler o kadar çeşitli hallere giriyorlardı ki, sözlerden daha güzel anlatılabiliyor ve anlaşılıyordu tepkiler. Artık isteseler de birbirlerine asla zarar veremez, yardım da edemezlerdi. Bu hâli tüm insanlık yaşıyordu. Zaman geçiyor, onların dehşeti ise giderek büyüyordu. Zira düşünebiliyor, ancak hâlâ canlı olduklarına şükrediyorlardı. Nefes diye bir şey yoktu ya da onlar alıp-verdiklerinin bilincinde değildiler. Bu ilginç durumu çoğu Allah'ın gazabı olarak nitelendirdi. Korkuları bu orucun sonunda ne olacağı idi. Yani, can korkusuna düşmüştü hepsi. Hâkim olan hâl, dinsizinin de, inananın da bundan endişe duymalarıydı. 

Tek bir an bile yeterdi Allah'ın bizleri dize getirmesi için. "Bu durumdan kurtulacak mıyız?" diye bir küçük umut bile  besleyemez haldeydiler. Ancak gitgide çaresizleşen düşünceleri ve korku dolu gözleriydi onlardan yansıyan... Yoksa görme, düşünme ve algılama yetenekleri de mi donacaktı? Bazıları; dünya üzerinde herkesin, kendileri gibi olup olmadığını merak ediyorlardı. Beyinleri bir saniye dinlenmiyordu. Lakin, evet; tüm dünya insanları aynı sessizliğe hapsolmuşlardı. 
Bu üstlerine aniden inen, ne kadar süreceği bilinmeyen ama mutlaka Tanrı'nın cezasıydı. 
Bir anda çocukları düştü akıllarına. Tanrım, ne kötü bir duyguydu... Neredeydiler onlar? 
Onlar, bir süreliğine uykudaydılar...

Korkaklar, caniler, düzenbazlar, hainler olanları hatırlıyor ve hatta pişman olmayı bile başarıyorlardı. Bazılarının hiç işletmedikleri, varlığından haberleri olmayan vicdanlarını uyandırmaya yetmişti Allah ve son korkusu. Çok zorlu bir süreçti bu. Bu kez yoğun bir yakarış başladı milyarlarda. Donmuş, konuşamayan insanoğlu Allah'a yalvarıyordu. O derece ki, sanki bir uyarı onları buna mecbur bırakmıştı ama rahatlamaları ancak 'O' büyük güce yalvararak olabilirdi. Hani; konuşamasalar dahi, dilsizlerin çıkartıkları bölük-pörçük sesler olur ya, onlar bundan bile mahrumlardı...

Dünya üzerinde yaşayan insanların tümünün günahkâr olduğu düşünülemezdi. Günahkârlarınsa pişmanlıkları, taş gibi çökmüştü canlarının üzerine. 
Vücutları işlemezde, sistemleri çöküşte takılı kalmıştı. Verdikleri görüntü ile heykelden tek farkları, yumuşak çamurdan vücut bulmuş olmaları idi. 

Zaman mevhumu yitmişti akıllarında. O zaten otomatik işlerdi. Ve çaresiz duruşlardaki canlılığı eğer kuş bakışı seyretmek ve resimlemek mümkün olsa,  bahşedilmiş diriliğin, büyük sanatçının elinden çıktığının ve 'O' büyük ruhun; yarattıklarının üzerindeki tüm haklara sahip olduğunun; inkâr edilemez bir gerçek olduğu asla yadsınamazdı. Ama insanoğlu çok günahlar işlemiş, affı zor suçlara bulanmıştı. Er geç verdiklerinin ve bu cürümlerin hesabını soracağı ve bundan kaçış olmadığını anlamak zor değildi... 

Ece Evren/Milas 24.04.2018

9 yorum:

  1. Merhabalar.
    Tasvir etmeye çalıştığınız tablo çok düşündürücü ve tüyler ürpertici. Ne bildim mahşer yeri, ne bildim kıyamet sahnesi, ne de iki alem arasındaki berzah olarak adlandırılan sınırın ötesindeki ruhlar alemi dediğimiz durak yeri.

    Yeryüzüne gönderilen ilk varlıklardan ihanet edenlerin sonlarının nasıl olduğunu görmemizi isteyen Cenab-ı Hakk bizleri, helak ettiği bu varlıklara halife kılarak yeryüzüne gönderdi. Aslında bizlerin de bu önceden gönderilen ve helak edilen kavimlerden bir farkımız yok. Verilmiş sözü olmamış olsaydı, aslında bizleri de helak edip, bizlerin de yerine bir başka halife gönderebilirdi.

    Tasvirinizi okurken bile insanın kanı donuyor. O kadar güzel kurgulamışsınız ki, ihanet edenlerin neyle karşılaşacaklarına ilişkin adeta bilim-kurgu tarzında bir sahne olmuş. Sonsuzluk kavramı, bizleri hep korkutmuştur. Korkunun asıl kaynağı bu sonsuzluk kavramının hangi tarafında olacağımızı bilememekten kaynaklanmaktadır. Cenab-ı Hakk, bizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıkları şiddetler, belalar ve zorluklar bizlere de gelmeden cennete giremeyeceğimizden bahsetmektedir. Her kim taguta sırt dönüp Allah'a inanırsa, hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah hakkıyla işiten ve bilendir.

    Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep Bey, hoş geldiniz, şerefler verdiniz... Dilerim rahatsızlığınız geçmiş, aileniz ve siz şifaya kavuşmuşsunuzdur.
      Recep Bey, beni farazi de olsa bu konuda yazmaya iten nedenleri elbette anlıyorsunuz. Aslında dünyanın son hâli hiç iç açıcı değil. Silah deposu oldu gezegenimiz. Kullanmak için tetikte gibiler.Kendilerini garantide hissedenler ise çok yanılıyorlar. Yetkinin sarhoş ettikleri, Allah'ın gazabından kaçamayacaklar.
      Yazarak belki yoğun üzüntüm biraz azalır diye umuyorum.
      Değerli yorumunuza çok teşekkür ederim. Allah razı olsun, sizin görüşünüz benim için çok değerlidir.
      Selam, dua ve saygılarımla...

      Sil
    2. Merhabalar.
      Bu paylaşımınızın nedenlerini elbette çok iyi anlıyor ve size hak veriyorum. Çok şükür iyiyiz. Teşekkür ederiz.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  2. Bazi kisiler sussa keske demiyor da degilim 😂😂😂😍

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Derya, susmanın değerini kavrayamayanlar onlar 😊 Konuştukça batıyorlar. Teşekkürler canım...

      Sil
  3. Milas'a ne zaman gittin?Yazı güzel ama en son tarih ve yerin olduğu kısmı görünce aklım oraya takıldı?Umarım her şey yolundadır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bugünkü şiirimde cevap Yurdagül'üm. İyiyim canım 😂 Teşekkür ederim, çok öpüyorum 💙 💚 💛 💜

      Sil

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Aramak için kelimeni yaz ve ENTER'la