Biz De Yaşıyoruz Bu Dünyada... 5.Bl

 


Görseldeki kediler hikâyemin kahramanlarıdır.

Aslında hiç keyfim yok. Hikayem de iç açıcı değil, birebir tarafımızdan yaşanmış bir ibret öyküsü. Fakat başladığım hiçbir şeyi yarım bırakmamaya çalışırım. O zaman devam ediyorum...

Eski damadım durumu uygun ve çok güzel bir mesleği olmasına rağmen bizi hep küçük evlerde oturtuyordu. Yavrucak eve yayılamıyor, yatak odasından çıkamıyordu. Dört yaşındayken ayrılmıştı anne ve babası. O zaman, boşandıklarını anlatma görevi bana verilmişti. Benim mücadeleci bir yapım olduğu için ilk aldatmada kızımın neden böyle gurur yaptığına biraz hak vermekle beraber çocuğu için, onun aile hakkı olduğu için bunu yapmamasını dilerdim. Şimdi ben dünya güzeli o masmavi soru dolu bakışlara karşı ne gibi bir konuşma yapabilirdim ki? Kısa bir cümle söyledim. Anladığı kadarı bile gözlerinin rengini bulandırmaya yetmişti ve bana "Ama onlar hiç kavga etmezler ki..." dedi. Koptuğum andı.

Eşim hastaydı. On senelik bir hastane koşuşturmacasından sonra daha yeni kaybetmiştim onu. Onlar Yeşilköy’de yine bir bahçe katında oturuyorlardı. Artık beraber yaşayacaktık. Birbirimizden destek alarak ve sevgiyle. Başka bir semte taşıdı bizi hamimiz. Çocuğuna uzun bir hasret beklerken onu, bu geçiş dönemindeki aşağılanmalarımızdan söz edecek değilim. Yazıldı ve yaşanıyordu. Benim, torunumun baba sevgisinden uzak kalmasına gönlüm razı olamazdı. Kendime de eşim vefat ettiği ve yalnız kaldığım için aynı sitede ve evlerine yakın 1+1 ev tutup, hafta sonları kızımı yanıma alıp, eski damadımın bizim için tuttuğu evde torunumla kalmasını dayatarak kabul ettirdim. Ama yetmedi torunuma, gerçeği kabul edemiyordu bir türlü. Tam altı sene ’’Babam, babam..’’diye yan odada ağlarken ben bir duvar ötesinde sessizce akıtırdım gözyaşlarımı ve gözyaşlarıma katacak o kadar çok şeyim vardı ki aslında... O evde tam beş sene yaşadık.

Hikayeme döneyim. Bu arada Yeşilköy'deki bahçe katında, arka oda penceremizin demirlerinin iç kısmına  bir gariban kedi yavrulamıştı. İnsanlıktan birazcık nasibi olan birinin dayanamayacağı bir görüntüydü. Aslında anneliğin doğuştan bahşedildiği bu masumlar, doğalarının gereği kim bilir kaç defa doğurmak zorunda kalıyorlardı? Ben ilkin tepki gösterdim. Fakat kızım ve torunum, onları belli bir aya gelene kadar demirli pencerenin etrafını büyük naylonlarla kaplayarak büyütmeye ve sonra da sahiplendirmeye karar verdiler. Aslında ben de kıyamıyordum, çok şirinlerdi. Aşk acısı çeken torunum, içlerinden bir tanesini seçip, onu göğsünün üstüne yatırarak kokusuyla büyüttü haftalarca. Onu sevmenin tesellisi ve gözyaşlarıyla. Minicik güzel şey sevildiğini anlıyor ve sanki sakinliğiyle torunumun üzüntüsünü bir nebze hafifletiyordu. Bu toramanlar bizi çok neşelendiriyorlardı. Kardeş kardeşe yaptıkları oyunları seyretmek o kadar zevkliydi ki... Onları kızım çok güzel besledi ve anne sütünden nasiplerini aldılar. Hepsi son derece güzel olmuşlardı. İlkin birisini sahiplendirirken bile duyduğumuz üzüntüyü anlatamam. Bu kediciklerle manevi bir bağımız olmuştu. Ayrılmak çok zordu. Bakalım neler olacaktı?



 Ece Evren/Halkalı





4 yorum:

  1. Neler yaşamışsınız. Eşinize üzüldüm. Allah rahmet eylesin. Torununuza hep destek olmuşsunuz. Sizi çok seviyor olmalı. Kediler de hayatınıza güzellik katmış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin Duygu. Torunum da kızımda birbirimizi seviyoruz. Zor günleri sevgiyle atlattık.
      Beni yorumsuz bırakmıyorsun canım. Çok teşekkürler.

      Sil
  2. Abla birinci başlıkta giriş kısmında yazdığın bir cümle geldi aklıma bu bölümü okurken. Burası iç dökme yeri değil diyenler varmış, isminin önüne bir ünvan diyenler varmış vs.

    Bunu diyenlerin edebiyatla bir ilgisi var mı acaba çok merak ettim, eğer ilgileri olsaydı edebiyatın içinde "iç dökümü" diye bir kategori olduğundan haberdar olurlardı. Edebiyat zaten başlı başına bir iç dökme sanatıdır, kimi insan gerçek dünyada yaşadıklarını saklayıp bambaşka bir hayal dünyasında yaşadığı hayatı, kimi insan hayal dünyasında yaşayan insanları kimi insanda gerçek hayat hikayesini yada gerçek hayat hikayelerini yazar.
    Günümüzde bile gerçek hayat hikayeli diziler/filmler tutulmakta.

    Bizim bloglarımız kişisel blog kategorisinde, bunlar bizim sanal günlüklerimiz, sanal şiir defterlerimiz. Biz teknoloji yada kozmetik blogu açıp derdimizi anlatan insanlar değiliz ki kişisel blogda hangi konuda yazdığımızın yada ne yazdığımızın nasıl yazdığımızın tasası onlaramı kalmış! Cidden artık bi çok insan sadece laf olsun diye konuşuyor!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilal oğlum. Öyle yazan kişinin paylaşımları aşk ve güzel kadınlarla dolu. Ben ona gereken cevabı verdim.
      Bloğumun başından sonuna kadar gerçeklerimle dolu olduğunu bilirsin. Bundan hiç pişmanlık duymadım. İbret olsun diye yazıyorum. Keşke herkes anlasa :(

      Sil

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Aramak için kelimeni yaz ve ENTER'la