Şikayetname |
Önümüz sonumuz hep aynı…
Hepimiz üreme yoluyla dünyaya geldik. Fakat dünya yaratıldığından beri, hiçbirimiz en gerçek, en çıplak ve emin olacağımız verilere sahip değiliz. Felsefe iki ucu açık düşünce seli… Kayda değer savlar pek çok ama kanıtlanmış değil.
Sav "Olumlama deyimiyle anlamdaştır. Hegel’e göre mantıksal diyalektik oluşma, sav, karşısav, bireşim’le gerçekleşir. Her şey karşıtıyla çatışır ve karşıtına dönüşür, karşıtıyla birlikte bireşime girer. Bireşim, her savı karşısavıyla birlikte içerir. Her bireşim yeni bir savdır ve bir karşısavı gerektirerek yeni ve daha üstün bir bireşime girer."
Alıntıdır
En ayırt edilen verimiz parmak izlerimiz olan milyarlarca insanız. Ölmüşleriyle, yeni doğanlarıyla, yaşamı otomatik olarak ve itirazsız kabul edip; âlemin, içinde dönüp duran bir gezegeninde, bayraklarımızı bir diğerimize teslim ederek geçip gidiyoruz. Ne gelen biliyor (sır olarak kalacak) o yeri, ne de sırası gelip de giden, gitmeden diğeri hakkında hiçbir şey bilmiyor… Bir yığın insan haksızlıklara uğruyor ya da rahat yaşayanlar var kaderinin hükmünde. Eden bulur diyoruz, bir de inleyen ölür… Ama ne edenin bulduğunu tam olarak ya da inleyip ölenin hakkını nasıl aldığını görmüyor ve ne de hissediyoruz… Muallâkta her şey… Ucu açık bir meçhulde kendimizi kandırarak yaşıyoruz ama başka çaremiz de yok…
Yeni misafirler geliyor dünyaya atılan tohumlardan. Her gün kaçlarca doğuyorlar ve dünyanın bin bir yerinde. Üretim devam ediyor. Doğdukları coğrafyanın özellikleri genleriyle oturuyor üstlerine. Belki tarihteki bir yaftalanmadan dolayı doğuştan suçlu bebekler oluyorlar. Bu da kaderden diyoruz. Küçük yaşlarından itibaren bu yükü taşımaya başlıyorlar. Ya da refah bir hayata gözlerini açıyor bazı bebekler, tıpkı diğerlerinin hak ettikleri gibi…
O zaman, işte bu insan çeşitliliklerini uygun gördüyse Yaradan, onların her konudaki potansiyellerini, düşünce farklılıklarını değerlendirirken; kriterlerini ve birçok şeyi serbest bırakmış olmuyor mu? Dünyadaki kötülükler nasıl izah edilir ki başka? Yoksa böyle ezenler ve ezilenler olur muydu? Liderlerin yetkileri Allah’ın emri gibi kabul görür müydü? Dünyayı alt üst etmeyi başarıp, insanların yaşamlarını zindan edebilirler miydi?
Doğumdan giderek ölüme tutsak ama bu ikisinin arasındaki zaman dilimine sıkışan bizler ve yasa tadındaki kaderlerimiz… İnsanoğlunun nefsine; tutkularına, iradesine, vicdanına, sabrına, ideallerine ve bin bir çeşit karakterlerine göre, bazılarının yarattıkları menfi olayların birbirlerine etki ve tepkileriyle oluşan kaoslar ne kadar yoğun değil mi? Bunlara mani olamamak asla bir yetersizlik değil. Belki de yaşadıklarımızın adı çaresizlik… Dünyada hayat başladığından bugüne kadar, genelde hiç iç açıcı şeyler olmadığını görüyoruz. Kötülüğün tohumlarını sadece insanoğlu atmış. Zalim liderler; kitleler üzerindeki yaptırım güçleriyle, ya bağımlı ve bağımsız ülkeler yaratmışlar ve hâlâ uğraşmaya devam ediyorlar. Dünyanın kendilerine kalacağını zannedenler, kibir ve hırslarına kapılıyorlar.
Liderler değişiyor ama bu bozuk düzen bir türlü değişmiyor.
Yaşama tutunan garip insanoğlu... Gerçekle buluşmak belki de ya da hiç öğrenememek üzere aynı yoldayız. En azından hayatı birbirimize zorlaştırmamaya özen göstermeliyiz…
Ölüm, bari biraz sıcak baksana...
Yolun sonu sen değil miydin yoksa?
Bir tafralı gülüyor yüzün sanki
Sen de mi bulaştın dünya melanetine?
Oysa, sen açsın hep insana
Kendini bir gösterip geçer gibisin
Her gelişinde toptan alıyor
Ya da unutup, uğramıyorsun
Sır olman bize yetmez mi sanıyorsun?
Ece Evren 02.05.2019
Felsefi ve sorgulayıcı bir yazı olmuş. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Bir şeyler yazıyorum işte...
SilInsanlarin farkli olmasi istenmeseydi hepsi tek tip yaratilirdi, demek ki amaç o değildi. Biraz kafa yorunca insan kendi doğrusunu buluyor. Düşünemeyenlerin hali ortada.
YanıtlaSilEvet Derya. Kötülük, iyiliğin değerini gösteriyor bir yerde. Diğer olanların da hikmetleri var elbet. Bir gün öğreneceğimize inanıyorum.
SilFelsefik ve mistik yazınızı bir de düşündürücü şiirle süslemişsiniz ki keyifle okudum her satırı. Keşke herkes sorgulayabilse böyle. Tabi şu iki aşırı uçta olmamak önemli: inanmadan sorgulamak ve inanıp sorgulamamak. Birisi kafa karıştırıyor, diğeri de bağnazlık oluşturuyor. Zalimliklere gelince: Mısır firavunu yakıp yıkmış, ben tanrıyım falan demiş ama sonunda denizde boğulurken "ben inanıyorum tamam" demiş. Peki kabul edilmiş mi, hayır, yani öyle yırtmak kolay değil. Herkes ne yapıyorsa karşılığını alacaktır, buna inanıyorum.
YanıtlaSilEvet Duo Diyet, yırtmak öyle kolay değil... Felsefeyi seviyorum. Düşünmeyi hele çok seviyorum. Çeşitli ve kendime sakladığım savlarım da var. Bazen de "içime bir şeyler doğsun, sihri kaçmasın diye"kimseyle paylaşmam Allah'ım, ne olur" diye dua ediyorum. Amacım olanlara üzüntümü bir nebze azaltmak o kadar...
SilYorum için çok teşekkürler...
Bu bölümü her zaman çok sevdim. Yine severek okudum.
YanıtlaSilTeşekkürler Cem :)
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsınız. Bir şarkı sözüyle yanıtlamak istedim. “Bu bozuk sistemin kölesi olanlar yapışır boynuna bi an da, çokta kasma bi yandan, yükleme boşver bi anlam.” Şarkı da Aşıl’ın Nassı Yani parçası.
YanıtlaSilKarşılama şiiri çok anlamlıydı... Şarkıyı dinleyeceğim )
SilTeşekkürler yorum için )
Çok güzel bir yazı olmuş Ece'ciğim, hakikaten ne gelen biliyor, ne giden geri gelmediği için bir şey söyleyemiyor. Bizler de doğduğumuz coğrafyaya göre, kaderlerimizi yaşıyoruz. Yaşayacağız. Sevgilerimle:)
YanıtlaSilEvet Müjde'm. Sadece bizler değil, bizdeki tüm hastalıklara yakalanan, açlıkla ve zulümlerle boğuşan hayvanların da kaderi kötü. Dünya gerçekten yaşanası bir yer değil (
SilSevgilerimle kardeşim...
ece hanım şiir mükemmel ve yazınız da anlayana çok şey anlatıyor ve üşenmeden 7 yorum bırakmanızda ayrıca beni çok mutlu etti destekleriniz için çok teşekkür ederim saygılarımla
YanıtlaSilRica ederim. Yorumda sıkıntı oldu. Tabii ki bırakacağım. Benimle aynı düşünceleri
Silpaylaşan birisiniz. Size minnettarım.Sevgilerimle...
sevgiler saygılar bizden
YanıtlaSil