Zaman |
Zaman Şahidimdir.
Ben bir hasta tanıdım. Onunla yaşamanın zorluklarında yitip giden otuz beş senemin bir gidip bir gelen can çekişmelerinde, bir yaşamın nasıl öldürülebileceğinin hem kurbanı hem de seyircisi oldum. Kaoslarının içinde benliğimi yok ettiğini, geriye hiç bire yakın az şey bıraktığını, yaşama sevincimin katlini aynadan görür gibi seyrettim. Dünyada nihayet hakiki ölümüm gerçekleşmeden sevinçlerim, güzel duygularım, emeklerim hepsi heba olup giderlerken ben sadece seyrettim hiç müdahale edemeden. Ayaklarımın altında bana engel olan, onların hatırına bana yapılanları hoş gördüğüm çocuklarım vardı. Onların canları acırdı.
Ben bir hasta tanıdım. Onunla yaşamanın zorluklarında yitip giden otuz beş senemin bir gidip bir gelen can çekişmelerinde, bir yaşamın nasıl öldürülebileceğinin hem kurbanı hem de seyircisi oldum. Kaoslarının içinde benliğimi yok ettiğini, geriye hiç bire yakın az şey bıraktığını, yaşama sevincimin katlini aynadan görür gibi seyrettim. Dünyada nihayet hakiki ölümüm gerçekleşmeden sevinçlerim, güzel duygularım, emeklerim hepsi heba olup giderlerken ben sadece seyrettim hiç müdahale edemeden. Ayaklarımın altında bana engel olan, onların hatırına bana yapılanları hoş gördüğüm çocuklarım vardı. Onların canları acırdı.
Ben bir hasta tanıdım. O benim bir zamanlar hiç uzak kalamadığım, yanımda değilken sinir krizleri geçirecek kadar zorlandığım kocamdı. Ben hastamı yitirdim çok sonra. Ne yazık ki onu hiç özlemiyorum. Kalan bana ondan, hasta olmadan hastalanmaktan beter nasıl olunurmuş öğrenmekti. Gerisi yalandı. Gerçek olan tek elle tutulur şey, canım kızımdı.
Babasının cenazesini gömerken akan gözyaşlarına kocasının ihanetinin acısının yüzsüzce karışan damlalarını da çaresizce katan kızım. Kardeşi öldüğünde olduğu gibi, acısını terbiye çerçevesinde gizleyip, erdem hasletine doğuştan sahip ve sırf benim daha fazla hırpalanmamam için yüzünden 'gülümseyen maskesini' asla çıkartmayan kızım. Kocasından ihaneti yüzünden derhal ayrılan bir kadın ve dört yaşındayken anne ve babasının boşandığını öğrenmek zorunda bırakılan, bana açıklama görevi verildiğinde ise puslanan mavi gözlerinde içinin acısını net gördüğüm masum, güzel torunum. Zincirleme kaza tadındaki yaşadıklarım beni hayattan gittikçe uzaklaştırıyordu.
Ben bir hastayla yaşadım sonra. O hasta tam da yüreğimin üstünde yatıyordu. Kaldırmaya çalıştıkça ben sanki daha da ağırlaşıp ezerek adeta nefes aldırmıyordu. Onu orada taşımanın, yorgun eşliğinde, babası için inci gibi gözyaşları döken ve sekiz sene bu halden kendiliğinden çıkamayacağı bildiğim halde yardım edememenin ve buna izin verilmemesinin sıkıntısını yaşadım, yaşadık. Ayrıldığı eşinden hala ürken, yüzünün sağ tarafı felç olan kızım ve ağlama nöbetlerinden kurtulamayan torunum, ona bir duvar öteden eşlik eden gözyaşlarım… Kızımın yüzünde ise gülümseyen maskesi hala duruyordu. Aslında doğduğundan beri mutlu, hayata güzel bakan bir evlattı. Aynı isminin manası gibi. Hep huzurdan iyilikten ve barıştan yanaydı.
Duaların kötü insanlara işlemediğini, onların kötü düşüncelerinin etkisinin üzerimizden kalkmamasından anlıyordum. "Onların boyunlarına birtakım bağlar (kelepçeler) yapmışızdır, gerçeği görmek için etrafa bakmazlar, bakamazlar!" 'Yasin Suresi, ayet 9 ve 10' "ha korkutmuşsun kendilerini ha korkutmamışsın, imana gelmezler." Bu, Kur'an da misalleri geçen ve kötü örnek insanlardan biriyle, tam otuz sene irtibatı kesemememiz, bir belanın hayatımıza çöreklendiği demekti. Az zarar almak için günlerimizi zekice manevralarla geçirip, bir gün belki ondan kurtulacağımız bir hayat diliyorum hala. Artık huzura ihtiyacımız olduğunu bildiğim bir hayat.
Kocamın ölümünden on dört sene sonra, kızıma ve torunuma kendimi adamış ve stabil hale gelmişken bir gün hayatın kapımı çalmasıyla uyandım. Kadın olduğumu hatırladım bir an. Ve sanki hep öyle olacağım hissettirildi. Aldandım! Bir tek zaafım sevilmekti. Kırk beş sene öncesi, sevildiğimi bildiğim halde onu terk etmiştim. Onun tarafından unutulamayacağımı da biliyordum. Ama yine, yeni bir hastayla ilişki yaşayacağım aklıma bile gelmezdi. Aslında ilk gün söylediği sözü hafife almamam gerekirdi.
"Ben seni kendi egom için aradım!" Ben ise egoistliğin sözlük manasının dışında, aşırılığını hiç bilmemezlikten gelmiştim hayatım boyunca. Çünkü benim için çok kötü bir kelimeydi. Değil ki onun başlığı altında yapılabilecekler, sergilenecekler ve göreceklerimi tasvip etmem imkansızdı. Kocamın bu konuda tam tersi, evine düşkün olduğunu hayretler içinde fark ettiğim, onun dışındaki tüm huyları benzeyen, hafif değişik bir versiyonuydu kendisini bana sevdiren adam…
Kocamdan on yaş küçük, fakat aynı gün doğumlular. İnanamıyordum. Çekim gücüdür sadece diyordum. Aklıma başka bir şey gelmiyordu. Bu sefer egoizmin pençesindeki hayatıma dalan hasta adamın, on yedi yaşı geliyor bir an gözlerimin önüne. Terbiyeli, uysal... Sadece gözlerini bana dikmiş anlamsıza yakın bakışları. Başta hiç ama hiç, gitgide terbiyesizliklerini sergilemesine bir mana veremiyorum. Herkesten özverimle aldığım sonuçları bundan asla alamıyorum. Ne o ve ne ben birbirimizi sevmekten vazgeçemiyoruz. Düşünmekten kurtaramıyorum kendimi. Sevgi ihtiyacı mı, yalnızlık korkusu mu ayırt edemiyorum.
Bana bu ikinci gelişinde de on yedi yaşındaki bakışları vardı gözlerinde... Neden diyorum, neden değişti? Bir insan sadece evlenince mi aynı bakış oturur gözlerine? Ben onu da yaşamadım, bilemiyorum. "Senelerce seni içimde yaşattım, ben alışığım sensiz olmaya, bir lokma sen yetersin bana, sen de öyle yapsana..." diyor bana, çıldırıyordum. Hayatında mıyım?, yoksa çoktan mı atıldım bilemiyorum. Bir kitap yazdım. Kararttığı pazar günlerini koydum adını. 'Kara Pazarlar' Ama hala yazıyorum bana günbegün, üç yüz kilometre öteden yaşattıklarını. Vazgeçemiyorum. Kaybetmeyi sevmiyorum. Haftanın tüm günleri artık Pazar günlerim gibi karartıldı. Şimdi'Karartılmış Günler'i yazıyorum. Ama hiç rahatlayamıyorum...
Ece Evren / İstanbul / 04.08.2015
Kaleminize saglik. Siz hep yazin. Günün birinde rahatlatiyor. Ben de acimi anlatmaktansa kagida yazip rahatlayanlardanim.
YanıtlaSil