Derken birer birer sınıf atlıyorduk ve hepimizin her kesimden arkadaşlarımız olmuştu . Çok zor izin alarak arkadaşlarımızla buluşup, kah sinemaya, kah gezmeye gitsek de eve dönüşte babam tarafından burnumuzdan getirilirdi. Dışarda belki herkesten daha çok mutlu oluyorduk. Çünkü hürriyetin kıymetini bizden iyi kimse anlayamazdı. Kardeş kavgalarımız da olurdu evdeki sınırlı hür zamanlarımızda. Ama birbirimizin kıymetini de bilirdik. Annem sürekli iş yapardı, elinde genellikle ya konserve açarken olan bir yarık ya da gaz ocağı yakmaya çalışırken parlamadan ötürü bir yanık olurdu. Anneme çok üzülürdüm. O babamın, önce saatlerce attığı nutuklarını ve ardından gelen ve bitmek tükenmek bilmeyen tokatlarını hak edecek ne yapmış olabilirdi ki? Gece boyu süren bu seanslara şahit olurken ablam ise derslerine kendini vermeye çalışır, zaman zaman saçlarını tutam halinde hırsla iki yana çeker ve bir yandan da babama okkalı beddualar ederdi.
Anneme ulaşıp ona sarılamazdım o nedenle ablamı annemin yerine koymam zor olmadı. O kalp hastasıydı, onun bütün kuvvet sarfedilecek işlerini ben yapar ve sözünü dinlerdim. Günler geçip gidiyordu.
Babamın odasında çalışmamız yararlı olmuştu. Bilhassa Fransızca diline hepimiz vakıf olmuştuk. Babam Fransızca, Latince ,Arapça ve Farsça biliyordu. Öldüğünde, o zamanın gazetelerinde bildiği diller ve ölüm şekli yazılmıştı. Aslında bilim adamı idi. Bir evlat olarak bilim adamı kızı olmanın; verdiği yararlı nasihatler ve yaşam tarzına dair olumlu edinimler(!) dışında sevgi adına bir yararını gördüm diyemem.
Artık her canlı gibi büyümüştük. Babam ise performansını kaybetmeye başlamıştı. Eskisi kadar iddialı değildi. Son taşındığımız ev merkezi bir yerde üst dubleksti. Odasında çalışmıyorduk artık. Ablam İstanbul Edebiyat Fakültesi'nde okumak üzere gitmişti.Yalnız kalmasın diye abimi de Galatasaray lisesine göndermişti. Şap gibi ortada kalmıştım. Artık tüm baskılar bende odaklanacaktı ve bu beni germeye başlamıştı bile. Ablamın yerine bir sevgili oturtmam geç olmadı.
Babam uzun zamandır, İstanbul’a tayinini arz eden dilekçeler yollamıştı Ankara’ya Adalet Bakanlığı’na. Çocuklarının okurlarken başlarında olmak istediği gerekçesiyle. Ama annemden; Ankara’dan olumlu bir cevap gelmediğini ve babamın bayağı içerlediğini öğrenmiştik. Benim için bu çok da önemli değildi sanki, evlenip oralardan gitmekten başka bir şey düşünemiyordum. Lise ikideydim. Sömestrelerde ablam ve abim gelir, nüfus tamamlanırdı. İşte o günlerde ailemden ikişerli gruplar halinde benimle gelecek hakkında yapılan konuşmaları sadece dinliyordum o kadar. Kararımın avukatlığını yapmaya gerek bile duymuyordum. Artık onlarla da yaşamak istemiyordum. Ne tehlikeli yaşlarmış meğer.
Çok sevdiğimi sandığım adamı, son taşındığımız evden arkadaşımla çıkıp kırtasiye alışverişine giderken, evimizin on metre yakınındaki karakolun merdivenlerine değişik stilde oturmuş halde gördüm ilk defa. İtalyanca melodi mırıldanıyordu. Anlatılmaz bir histi…Delikanlının yaşını anlayamamıştım, ama benden bayağı büyüktü. Sivildi, kimdi bu adam? İlerleyen günlerde onun da bana kayıtsız olmadığını fark ettim. Bu gün ise erkeklerin hiçbir dişiye kayıtsız kalamadıklarını öğrenmiş bulunuyorum. İskenderun’dan tayin olmuş, asker ailenin sırf macera için polis olmuş evladıydı. Onun ailesinin de,( ki babası albaydı) disiplinli olma ihtimali doğrusu hoşuma gitmişti. Elde var bir diye düşünmüştüm. Gerçi elde bir şey olmasa da benim ona olan sevdam her şeyin üstesinden gelirdi ya! Öyle de oldu…Cahil cesaretiydi bu, paraşütsüz atlamaya hazırdım. Ona aşık olduktan sonraki günlerim hiç de iç açıcı değildi…
Ece Evren 11.07.2015
Offffffff Ece Ablammmmm tam yerinde kestin nasıl merak ediyorummm
YanıtlaSilTigris'im, nasıl kaçırmışım yorumunu.Affet canım.Dönmedim galiba yayına.Daha bitmiyordu zaten.Hala da bitmedi.Teşekkürler yorum için canım.
SilAhhhh aşk ne tatlı, ne acı öyle değil mi? Ece ablam
YanıtlaSilİki halini de seviyorum.Aşk insanın kendisini tanımasıdır bir yerde.Aynen dediğin gibi yavrum.
SilYeni başlamıştı oysa öykü :))))
YanıtlaSilBitmedi, bitmiyor, hiç bitmeyecek bir öykü bu.Ölmeden de hafızamdan gitmeyecek.
SilBu kadar eğitimli bir babanın çocuklarına sevgi gösterememesi ve empati yapamaması bana ilginç geliyor ama sanırım babanız da sevginin ne olduğunu bilemediğinden size de verememiş diye düşünüyorum :)
YanıtlaSilSevgili Yurdagül, zaman zaman ek bilgiler girmem gerekecek.Babamın zorunun asıl kendisiyle olduğunu düşünüyorum.Ailesiyle, yapısı itibariyle alakası yoktu.Konya'daki bağ evinde, Hukuk fakültesine gittiği senelerde kavağın tepesine tırmanıp ders çalışırmış, duyduğunu anlatırdı annem.Daha başka bir konu var ki, duyduğumda inanamamıştım.İnsanoğlu yapısındaki aksaklıklarla kaç kişinin hayatını heba edebiliyor.Size özelden bu durumu yazabilirim.
SilBenim de tahminim babanızın çocukluk yıllarının sıkıntılı olması.O yüzden de kendi çekirdek ailesine nasıl davranış sergileyeceğini bilememesi.Tabi ki ablacığım her zaman yazabilirsiniz.Bana sen diye hitap ederseniz de sevinirim :)
SilYazdım canım.Seni tanımak büyük şans :)
SilPeki ya devamı.... Kitap olmalı bu hikaye daha detaylı yazılarak..
YanıtlaSilDüşünebilirim.Sağol canım :)
SilÇok çok güzel bir bölüm olmuş yine, heyecanla diğerine geçiyorum
YanıtlaSilSağol canım :)
SilKıyamam ilk kalp çırpınışları inanılmaz bir keyifle ve ara ara hüzünlenerek okuyorum.
YanıtlaSilO günlerde aşk sandığım duygular, beni bambaşka alemlere taşımaya yetmişti.Onu karakolun önündeyken pencereden seyretmek o kadar keyifliydi ki...
Sil