MİM #6 Çocukluğumda Etkilendiğim Hikayeler Ve Masallar...
Çocukluğum haydi gel buraya, sana ihtiyacım var.
Gel çocukluğum! Saklandığın yerden lütfen çık. Sana her zamankinden daha çok ihtiyacım var. Sen, ev ortamı genelde kaos ve şiddet dolu olsa da mutlaka kaçamak bir şeyler yaşamışsındır. Sakın kandırma beni. Bilirsin anlarım. Şimdi, hani küçük kız kardeşinle o müstakil evin(baban kimseyi rahatsız etmeyin diye hep sizi öyle evlerde oturturdu ya...) Bahçesinde oynarken, altı çocuk ve bir kocanın yükünü zor taşıyan anneniz o günlerden birinde, sizlerin boyunuza posunuza bakmadan üst kattan
-Hadi Hacer, Yüksel; tatlı kızlarım, çamaşırları şöyle düşürmeden toplayın getirin... dediğini mutlaka hatırlarsın. Hemen söz dinlermişçesine çamaşır sepetini alıp koşmuştunuz. Evvelsi geceden şeytan kafanıza girmişti zaten, işbirliğiyle hareket edip minik kedi yavrusunu çamaşırların arasına sokup önce yatak odanıza bırakıp annenize çamaşırları teslim ettiniz... Çamaşırlara büyük ihtimalle pireler karışmıştı. Bilmezdiniz ki, pire nedir onu bile. Gece o kediyle uyumak güzeldi de, sabahları bedeller ödenirdi. Olsun, çok güzeldi. Sonra o kediciklerden biri öldü, bakamamıştık galiba. Siz mikroba da aldırış etmezdiniz. Ona küçük bir mezar kazdınız, gözyaşlarınız sel olmuştu o gün. Her çocuk kadar masumdunuz. Bir iki gün sürdü yasınız. Yine neşelenecek bir şeyler bulurdunuz. Bezden bebek yapmıştı anneniz size, ikinizinki de aynı olmalıydı. Zira kıskanırdınız...
O günlerden birinde bir misafir geleceğini duydunuz. Annenizin kabul günleri dışında, bir de iltimaslı ablanızın arkadaşı haricinde, misafir giremezdi evinize. Çok mutlu oldunuz, annenizi soru yağmuruna tuttunuz. Öğrendiniz ki, annenizin kız kardeşi gelecekmiş. Ne kadar sevindiniz. Hatırladın mı?
Nihayet beklenen misafir gelmişti. Hoş geldin seremonisinden sonra, yemekler yendi, sohbetler edildi ve bir boşluktan yararlanıp ona, odanızda yatsın diye tüm şirinliklerinizi sergilediniz… Muvaffak da oldunuz. Çok mutluydunuz. Evinizde erken yatılır ve sesler mutlak kesilirdi. Misafir teyze Çorlu'dan gelmişti. Çiçekli pijamasıyla gelip yanınıza uzandı. İkinizi de öpüp kokladı. Çok ama çok mutluydunuz…
-Bize masal anlatır mısın teyzeciğim?" diye fısıltıyla sordunuz. Tabii kızlarım dedi ve anlatmaya başladı.
-Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir zamanlar uzaklarda bir yerlerde Köse diye bir çocuk yaşarmış. (Dikkat kesilmiş can kulağıyla dinliyordunuz.) Bu Köse'nin okuldan kendisi gibi biraz yaramaz, uçarı arkadaşları varmış. Zaman zaman okuldan kaçar, okulun arka taraflarındaki ormana gidip top, ya da saklambaç çeşitli oyunlar oynarlarmış. Biz
-Eeee...
-İşte zaman zaman dalıp vaktin nasıl geçtiğini anlamazlar, birinin aklına gelip de "Ayyy arkadaşlar koşun okula, fark etmişlerdir yokluğumuzu 'deyince son hızla koşarlarmış okullarına. Ne öğretmenlerin, ne de şikâyet ettikleri ailelerinin sözleri geçmezmiş bu oyun düşkünü çocuklara. Bir zaman geçmiş, yine bir gün okul çıkışı yarın sabah ormanın önünde buluşmak için sözleşmişler, heyecandan sabahı zor etmişler.
-Hacer, Yüksel... Uyudunuz mu yoksa?
Hayııır... Uyur muyuz hiç.. Hadi teyzee...
-Sabah olmuş nihayet bir solukta sözleştikleri yere gelmişler. Bu defa altısı da annelerinden ayrı ayrı yiyecek bir şeyler istemişler. Su da almışlar bir testi. Değmeyin keyiflerine. Başlamışlar oynamaya, top, çelik-çomak, o devirde hangi oyunlar oynanıyorsa artık, deliler gibi oynuyorlarmış... Arkadaşlardan biri “Ormanı keşfe çıkalım mı?" demiş. Çocuk aklı işte, hepsi koşmaya başlamışlar, birbirlerinden ayrılmamaya özen göstererek. Lakin karanlık çökmeye başlamış ve kurtların ulumaları da eşlik edince tir tir titremeye başlamışlar. Ama hâlâ yürüyor ve bir yerlerde bir kulübe olması gerekiyormuşçasına hayal kuruyorlarmış.
Karanlık tamamen çökünce gölgeler iyiden iyiye korkunç bir gösteriye başlamış. Rüzgâr eksik olur mu, o da ıslık çalmaya ve çocukların dermanları iyice tükenmiş. Tam o sırada sürekli etrafı gözleyen uyanık Köse" Arkadaşlar bakın bir kulübe..." diye olanca sesiyle bağırmış. Hepsi oraya koşmuşlar. Kapıya geldiklerinde çalmak için yine Köse'nin cesaretine ihtiyaç duyulmuş.
-TAK TAK TAK..."Kim ooo?" diyen kalınca bir kadın sesi. Sevinmiş Köse..."Kadınlar insaflıdır arkadaşlar, galiba kurtulduk…" demiş.
"Biziz teyze, ormanda kaybolduk da, bir gece misafir eder misiniz, çok korktuk..."Ohhhh "demiş cadı. Avlanmadan geldi yiyecekler..." diye haince düşünüp ama güzel bir bakış oturtup yüzüne açmış kapıyı."Gelin çocuklar, vah vah neden kayboldunuz ki?" Şöyledir, böyledir, konuşmaları heyecandan birbirine karışarak başlarına geleni anlatmış Köse ve arkadaşları. "Tamam, sakin olun, size biraz yiyecek, su vereyim, gösterdiğim odalarda yatarsınız sonra..." Biraz sert söylediği için çocuklar yumuşak ve uysalca "Peki teyze "demişler.
Aynen çocukları ikişer kişilik gruplara ayırıp, üç odaya yerleştirmiş. Köse ve Hasan, Ahmet ve Emin, Salih ve İdris."Sesiniz çıkmayacak derhal uyuyun bu sizin kurtulmanız demektir." diye sert bir söylemden sonra kapıları dışarıdan kilitleyip, evin içinde uzunca aralıktan geçip, kocaman bir kazanın yanına gelmiş. Altına özenle odunları yerleştirmiş, kazanı da vakit kaybetmemek için ocakta ısıttığı suyla doldurmuş. Bir yandan da çocuklar yorgunluktan belki uyumuşlardır bile diye düşünüyormuş. Kaynayan su fokurdamaya yüz tutunca tuz eklemiş suya. Evin bacasından kesif bir duman, rüzgârın gücüyle dönüp çocukların odalarının penceresinden içeri süzülmeye başlamış. Köse hem zeki, hem uyanık çocuk, endişe düşmüş içine...
Cadı çocukların odalarının önüne gelmiş. Duyabilecekleri bir sesle:
-Kim uyuuuur, kim uyumaz? diye sormuş. Cevap Köse'den gelmiş.
-Köse uyumaz!
- Neden uyumazsın bre Köse?
-Annem bana geceleri süt içirirdi, bir türlü uyuyamıyorum... demiş. Hay ceza çocuk diye sessizce söylenmiş. Sonra da
-Tamam, getiriyorum, ama söz uyuyacaksın sütünü içince değil mi?
- Evet... demiş Köse.
Süt gelmiş, Köse içmiş, vakit geçmiş, cadı gelip yine aynı soruyu sormuş. Cevap ise aynı…
-Köse uyumaz...
-Niye uyumazsın bre Köse?
-Annem bana, annem bana... dedikçe cadının tahammülü tükenmeye başlamış.
Bu arada köyde akşam çöker çökmez yoğun bir telaşla, çocukları arama çalışması harıl harıl sürüyormuş. Ormanı çok iyi bilen Yusuf amca ve diğerleri ellerinde fenerlerle ormanın içine çoktan varmışlar. Yusuf amca birdenbire bir zamanlar çocukları kaçırıp, onları yiyen bir cadıyı hatırlamış
-Hemen! der,
-Şu yana doğru gelin... Ve bir kulübe vardır dediği yerde, bacasından yoğun dumanlar çıkıyordur.
-Eyvah! der, biriniz bacaya çıksın, oradan da içeri girmeye çalışsın… En genç ve kuvvetli olan bir anda elinde urganıyla bacadadır işte. Duman zaman zaman azaldığında aşağıyı görebiliyordu. Diğerleri cam ve pencerelerin önünü tutmuşlardı. Geçit yoktu cadıya...
-TAK TAK TAK..."Kim ooo?" diyen kalınca bir kadın sesi. Sevinmiş Köse..."Kadınlar insaflıdır arkadaşlar, galiba kurtulduk…" demiş.
"Biziz teyze, ormanda kaybolduk da, bir gece misafir eder misiniz, çok korktuk..."Ohhhh "demiş cadı. Avlanmadan geldi yiyecekler..." diye haince düşünüp ama güzel bir bakış oturtup yüzüne açmış kapıyı."Gelin çocuklar, vah vah neden kayboldunuz ki?" Şöyledir, böyledir, konuşmaları heyecandan birbirine karışarak başlarına geleni anlatmış Köse ve arkadaşları. "Tamam, sakin olun, size biraz yiyecek, su vereyim, gösterdiğim odalarda yatarsınız sonra..." Biraz sert söylediği için çocuklar yumuşak ve uysalca "Peki teyze "demişler.
Aynen çocukları ikişer kişilik gruplara ayırıp, üç odaya yerleştirmiş. Köse ve Hasan, Ahmet ve Emin, Salih ve İdris."Sesiniz çıkmayacak derhal uyuyun bu sizin kurtulmanız demektir." diye sert bir söylemden sonra kapıları dışarıdan kilitleyip, evin içinde uzunca aralıktan geçip, kocaman bir kazanın yanına gelmiş. Altına özenle odunları yerleştirmiş, kazanı da vakit kaybetmemek için ocakta ısıttığı suyla doldurmuş. Bir yandan da çocuklar yorgunluktan belki uyumuşlardır bile diye düşünüyormuş. Kaynayan su fokurdamaya yüz tutunca tuz eklemiş suya. Evin bacasından kesif bir duman, rüzgârın gücüyle dönüp çocukların odalarının penceresinden içeri süzülmeye başlamış. Köse hem zeki, hem uyanık çocuk, endişe düşmüş içine...
Cadı çocukların odalarının önüne gelmiş. Duyabilecekleri bir sesle:
-Kim uyuuuur, kim uyumaz? diye sormuş. Cevap Köse'den gelmiş.
-Köse uyumaz!
- Neden uyumazsın bre Köse?
-Annem bana geceleri süt içirirdi, bir türlü uyuyamıyorum... demiş. Hay ceza çocuk diye sessizce söylenmiş. Sonra da
-Tamam, getiriyorum, ama söz uyuyacaksın sütünü içince değil mi?
- Evet... demiş Köse.
Süt gelmiş, Köse içmiş, vakit geçmiş, cadı gelip yine aynı soruyu sormuş. Cevap ise aynı…
-Köse uyumaz...
-Niye uyumazsın bre Köse?
-Annem bana, annem bana... dedikçe cadının tahammülü tükenmeye başlamış.
Bu arada köyde akşam çöker çökmez yoğun bir telaşla, çocukları arama çalışması harıl harıl sürüyormuş. Ormanı çok iyi bilen Yusuf amca ve diğerleri ellerinde fenerlerle ormanın içine çoktan varmışlar. Yusuf amca birdenbire bir zamanlar çocukları kaçırıp, onları yiyen bir cadıyı hatırlamış
-Hemen! der,
-Şu yana doğru gelin... Ve bir kulübe vardır dediği yerde, bacasından yoğun dumanlar çıkıyordur.
-Eyvah! der, biriniz bacaya çıksın, oradan da içeri girmeye çalışsın… En genç ve kuvvetli olan bir anda elinde urganıyla bacadadır işte. Duman zaman zaman azaldığında aşağıyı görebiliyordu. Diğerleri cam ve pencerelerin önünü tutmuşlardı. Geçit yoktu cadıya...
Nihayet cadı elinde kocaman kaşığıyla kazanın başında dikilmiş
-Birazdan, birazdan… diye söyleniyordu. Bacaya, iple sardığı çarşafı iyice bağlayan genç, dikkatlice aşağı süzülüverdi, tam da cadının üstüne düştü ve hızla onu kazana ittirdi. Dehşet bir andı (Kardeşimle çok korktuğumuz kesindi, zira ben hâlâ korkağım…) Cadının çığlıklarından uyanan çocuklar, kapıya koştuklarında karşılarında babaları duruyordu. Ağlamalarının arasına söz vermeler ve pişmanlık nidaları karışıyordu. Mutlu bir şekilde evlerine döndüler. Ormanda kanun diye bir şey olmadığı için cadı senelerdir çocuk avındaydı. Ama artık tehlike geçmişti.
Bu masaldan sonra, bir tane daha dinleyesim gelmedi. Zira teyze o gece susmak bilmedi. Annemin odasına kaçıp yalvarmıştım, hatırlıyorum; “beraber uyuyalım” diye. Anneydi. Aldı beni hemen koynuna. Yüksel değişik bir kızdı. Odadan çıkarken ben "Haydi teyze anlat, anlat!" diyen sesini duyuyordum. Diğer masalın adı Tarambaba idi. Hiç işim olmazdı...
Hepinize masal tadında günler ve çocukluğunuzun sizi hiç terk etmemesini dilerim.
Ece Evren
-Birazdan, birazdan… diye söyleniyordu. Bacaya, iple sardığı çarşafı iyice bağlayan genç, dikkatlice aşağı süzülüverdi, tam da cadının üstüne düştü ve hızla onu kazana ittirdi. Dehşet bir andı (Kardeşimle çok korktuğumuz kesindi, zira ben hâlâ korkağım…) Cadının çığlıklarından uyanan çocuklar, kapıya koştuklarında karşılarında babaları duruyordu. Ağlamalarının arasına söz vermeler ve pişmanlık nidaları karışıyordu. Mutlu bir şekilde evlerine döndüler. Ormanda kanun diye bir şey olmadığı için cadı senelerdir çocuk avındaydı. Ama artık tehlike geçmişti.
Bu masaldan sonra, bir tane daha dinleyesim gelmedi. Zira teyze o gece susmak bilmedi. Annemin odasına kaçıp yalvarmıştım, hatırlıyorum; “beraber uyuyalım” diye. Anneydi. Aldı beni hemen koynuna. Yüksel değişik bir kızdı. Odadan çıkarken ben "Haydi teyze anlat, anlat!" diyen sesini duyuyordum. Diğer masalın adı Tarambaba idi. Hiç işim olmazdı...
Hepinize masal tadında günler ve çocukluğunuzun sizi hiç terk etmemesini dilerim.
Ece Evren
Sevgili Didemika ve sevgili Aytül Orçun, geciktim, affedin sevgiler ikinize de kızlarım.
Ece Evren 03.07.2016
Masalın sonu baya korkutucu olmuş ama ben çok beğendim.Ellerinize emeğinize sağlık :)
YanıtlaSilSize çok teşekkür ediyorum.Maile yazacağım metin kısa olmayacak, halen düşünüyorum.Kendimi ve son halimi nasıl anlatabilirim diye.Gecikebilirim ama bu sadece size duyduğum güzel duygular nedeniyledir.Sevgilerimle canım :)
SilCanınız ne zaman ve ne şekilde yazmak isterse o zaman yazın:)Ben beklerim :)
SilNeyse ki, sonu mutlu bitmiş:))))bayağı korkunçlu bir masalmış Ece'ciğim, bana Hansel ve Gretel'i anımsattı, o gece annenle uyumana şaşırmadım:))) keyifle okudum:)
YanıtlaSilÖyleydi Müjde'ciğim.Zaten teyzeme bir daha masal anlatır mısınız demedim gidene kadar :)
SilDetaylı olarak güzel güzel anlatmışsınız. Bu zamana kadar gelen korkulardan da söz etmişsiniz.
YanıtlaSilÇocuklukta anlatılan korku masalları beni çok düşündürüyor. Çocuklarda yaratılan etkilerin telafisi çok zor.
Selam-sevgiler.
Bence de Makbule'ciğim.Çocuk ruhu çabuk etkilenir ve görüldüğü gibi ömür boyu unutmaz.Olmuş bir cahillik.Hala ürkerim.Sevgiler kardeşim :)
SilYatmadan ablama bir uğrayım dedim ki ablam şeytanın bacağını kırmış ve yazmış masalını :)
YanıtlaSilHem de ne yazma!
Çocukluğunu yaşatmış bize masaldan öte...
Çok tatlısın ablacım ya sonunda çok güldüm 'işim olmaz'a :D
Teyze tatlıymış :)
Aaah ah çağırınca gelsin şu çocukluklar...
Bir süre uğrayamayabilirim ablacım, seninle yazışırız ama!
Öpücükler ve sevgiler ablama!
Eline diline sağlık :)
Kızım gelmiş çok sevindim.Uğrayamasan da dert etme canım benim.Face'den hatır sorarız zaman zaman.Sen yeter ki iyi ol Dağınığım.Şimdiden bayramını kutlar, Atakan'ı ve seni öperim canım.Bol sevgiler sana :)
YanıtlaSilÇok güzel olmuş Ece Abla, masalın biraz ürkütücü ve karamsar havası da yok değil hani, neyse kurtulmuş neticede çocuklar. Böyle okurken sürekli başka masallara da gidip geldi aklım. Biraz Kırmızı Başlıklı Kız havası var sanki bunda da. Kurdun yerini kadın almış. :)
YanıtlaSilBende çok korkardım ama tuhaf şekilde ürkütücü masallardan daha çok hoşlanırdım. Hem korkar, hem dinlemek isterdim. :D Eline sağlık. :)
Sağol Serhat, aslında hala gülüyorum.Çünkü gerçekten korkmuştum ve çığlık atardım ben.Komikti.Aklıma bir bu masal geldi işte.Teyze de yani, ne var korkutacak bize şöyle prensesli falan bir şey anlatmamış.İşin kötüsü, ben torunuma bir bunu bir de ayağına diken batan horozlu masal var onu anlatırdım.Hiç korkmaz, üstelik uyumak bilmez, ikide bir dürtüklerdi hadi hadi diye...Çocukluk işte. Sağol Serhat.Sevgiler oğlum :)
YanıtlaSilMasallarda hep bir cadılar, kötü kalpliler var dimi ama sonu hep mutlu bitiyor. Bu yüzden masal deniyor sanırım :) Kalemine sağlık Ece abla
YanıtlaSilsevgiler
Evet Şafak'cığım.Masalın düşüncesi bile mutlu eder.Ben en çok Bremen Mızıkacılarını severdim.Ama onu okumuştum.Bu yaşanmış olduğu için bunu seçtim.Teşekkürlerim ve güzel bayramlar dileklerimle.Sevgiler :)
SilÇok keyifli bir aniymis. Severek okudum.
YanıtlaSilTeşekkürler Derya, sevgilerimle :)
SilEce Ablacım öncelikle bayramını kutlar kocaman öperim.Tam sence bir mim.Ne güzel anlatmışsın yine.
YanıtlaSilBu "kim uyur kim uyumaz" kısmını bi komşumuz anlatırdı çocukken ama komik bir versiyonla.Küçüklüğünüzle vakit geçirmiş gibi oldum bir süreliğine de olsa ;)
Teşekkürler ;)
Aytül'cüğüm, bu kadar oldu.Ama çok mutluydum yazarken ve hatırladığımda.Senin ve ailenin de bayramınız kutlu olsun canım.Sevgilerimle :)
YanıtlaSilEce ablacığım geç görebildiğim için öncelikle tekrar özür diliyorum ...
YanıtlaSilNasıl da canlı canlı bir mim olmuş bu ...
Duygusu hala yaşanan ...
Çok teşekkür ediyorum
Harika bir mim olmuş ablacığım emeğine sağlık
Didem'ciğimmm :) Rica ederim :) Eveet yapmıştım sonunda, masalı biraz düşününce hatırladım.Bu arada face'imi dondurdum bir sebeple.Faaliyet gösteremiyorum orada :-t .Ben de teşekkür ediyorum ve sevgilerimle canım :)
Sil